Voleybol Plus

Semih Oktay: Oynadım, öğrettim, yönettim

Türkiye’de 1970’li yılların en başarılı voleybolcuları arasında yer alan Semih Oktay bugünlerde Erkek Milli Voleybol Takımlar Koordinatörü olarak görev yapıyor. Voleybola 15 yaşında başlayan ve 181 kez milli olan Oktay, Tandem Dergi’nin Türkiye’de voleybol hakkındaki sorularını yanıtladı.

“Şimdiki oyun aklımı, dünya görüşümü, düşüncelerimi oynadığım dönemdeki halimle birleştirebilseydim, mucizevi şeyler yaparmışım. Demek ki her yaşın kendine göre bir uçarılığı var.”

Voleybola nasıl başladınız?

Ankara Atatürk Lisesi’inde okuyordum. 1967 yılında okul takımı seçmesiyle voleybola yönlendirildim. Sosyal Sigortalar Kurumu genç takımıyla altyapıya başladım. İki sene genç,bir sene A takım oyunculuğuyla profesyonel hayata atılmış oldum. Ardından Kolej’e transfer oldum ve üç burada sezon oynadım. İlk şampiyonluğumu ise İstanbul’a geldiğimde IETT(Şimdiki İBB) ile yaşadım. Daha sonra Ankara SSK’da bir sene geçirdim ve Büyükdere Boronkay maceram başladı.

Beş sezon Büyükdere Boronkay’da oynadım. Kulüp yedinci senesinde kapandı. 1980 yılında Adapazarı’nda Hisarbank önemli bir atak yaptı ve bizi transfer etti. Daha sonra Galatasaray’da iki sene geçirdim, iki sene de Arçelik de oynadıktan sonra profesyonel kariyerimi noktaladım. 1967’den 1986’ya kadar, tam 19 sezon…

1986’da antrenörlüğe başladım ve 1999 yılına kadar sürdü. Bu süre boyunca kulüp bazında sadece Arçelik’te çalıştım. Sekiz yıl Arçelik’te sportif direktörlük yaptım. Genç ve A milli takım antrenörlüğü, teknik kurul üyeliği, erkek milli takımlar koordinatörlüğü ve eğitim kurulu danışmanlığı olmak üzere farklı görevlerde 12 sene geçirdim.

Hangisi daha keyifli geçti, oyunculuk mu antrenörlük mü?

Önce oynadım, sonra öğrettim, en son olarak da yönettim. Bence oyunculuk her zaman için en güzeli. Oyuncuyken tüm insiyatif sizdedir ve bu özellikle üst seviyede oyunculuk yapmış olanlar için çok keyiflidir. Antrenörlükte süreç çok daha yıpratıcı. Kara kutunuz olmalı, bu işi bilen bilmeyen herkese dert anlatmak zorundasınız. İster istemez hareketleriniz kısıtlanıyor.

Büyükdere Boronkay gibi voleybol denilince ilk akla gelen kulüplerden birinde oynadınız.

Büyükdere Boronkay bana göre bugün bile konuşulan, sempati duyulan bir takımdır. Herkesin transfer olup gelmek istediği renkli bir camiaydı. Eczacıbaşı ile mücadelelerimiz her zaman çok önemliydi. 3-4 sene mücadele iki takım arasında geçti ve kazanan şampiyon oluyordu. Aynı zamanda bu karşılaşmalar TRT’de yayınlanan ilk canlı voleybol müsabakalardır. Tek kanalda olunca herkes izlerdi. Radyoda da yayınlanırdı.

Kulüp başkanı Atilla Boronkay’ın çok kaliteli bir yönetici olmasına da çok şey borçluyuz. Erdogan Kobal gibi bir antrenörü de bu devirde bulmak çok zor. İkisi de çok renkli karakterlerdi. Türk voleybolu için önemli insanlardı.

Sizin döneminizde voleybola ilgi nasıldı?

Eskiden biz oynarken Boronkay maçları tamamen dolardı. Dışarı taşardı seyirciler. Şimdiki gibi kulüpler kendi çalışanlarını da getirmezdi. Gönüllü gelirdi herkes. Şimdi artık salonları doldurmak da zor oluyor. Hem salonlar büyük, hem de insanlar evlerinde izleyebiliyor. Boronkay’da iken bir maça antrenörümüz araba ile gelmemiz için izin vermişti. Park edecek yer buldum bir şekilde. Salonun önü çok kalabalıktı. O yüzden salonun önündeki demir kapıları kapamışlardı, içeri daha fazla insan almamaya çalışıyorlardı. Öyle bir kalabalık var ki kimse beni tanımıyor. Polisler kapıları kapatmış. ‘’Kardeşim’’ diyorum, ‘’ben oynayacağım, içeri girmem lazım.’’ ‘’Yok, kesin emir aldık, kimseyi alamıyoruz içeri’’ dediler. Çok zor girmiştim içeri.

181 kez milli formayı giydiniz. O dönemden bahsetmek ister misiniz?

Milli takım her branştan oyuncunun hedefinde olan çok önemli bir yer. Ancak bugünlere geldiğimizde artık bizim dönemimizdeki kadar değerini taşımıyor. Çünkü profesyonellik devreye giriyor. Oyuncuların milli takımda sakatlık ihtimallerinin olmasını kulüpler istemiyor. Ama benim milli takımlarla alakalı bir mantalitem var. Milli takım toplantılarında anlatırım. Bir insanın ülkesi için yapacakları sınırlıdır. Yani her insan ülkesi için bir şeyler yapamaz. Böyle bir şans yoktur. Sanatçıların, politikacıların, yurt dışı komisyonlarında çalışanların bu şansı vardır. Spor da insana ülkesi için milli takımlar bazında bir şey yapma fırsatı verir. Sen milli takımla bir müsabakaya gittiğin zaman ne Semih olarak ne de kulübünün sıfatıyla çıkarsın sahaya. Üzerine ay-yıldız bayraklı bir forma giyersin. Bununla gider ülkeni temsil edersin. Seni orada Türkiye diye değerlendirirler. Dolayısıyla milli takımda olmak aynı zamanda ülken için bir şeyler yapmak anlamı taşır.

Türkiye voleybolda nerede size göre?

Türkiye’de erkek voleybolunu istediğimiz yerlere getiremedik. Bayan voleybolu geldi ancak erkekler gelmedi. Bunun başlıca sebepleri var. En basit örnek olarak, iyi bir takım yaratmak istiyorsanız, o takım önceden hazırlanıyor. Sistem böyle başlıyor dünyada. Yani iyi oynayan oyuncu adaylarını bulmanız gerekiyor. O yeteneği bulamıyorsanız, sabahlara kadar araştırsanız da bir şey olmuyor.

Türkiye voleybolu 1958’den beri gelişiyor ama istenilen olimpiyat seviyesi yakalanamıyor. Sebebi yetenekli olan, voleybol oynaması gereken çocukların bulunamamasından kaynaklanıyor.

Benim araştırdığım dönemde ülkemizde voleybola yılda bin erkek, yedi bin kız öğrenci başlıyordu. Erkek voleybolu için bu sayı çok az bir sayı. Zaten gelen bu çocukların büyük bölümü standart dışında kalıyor. Boyu kısa, kolu kısa, çabuk değil… Yani bu özellikler sonradan kazanılabilecek özellikler değil. Sen bir insanın boyunu, kolunu uzatamazsın. Çabukluk en fazla yüzde 15 gelişir. Bazı şeyleri sadece çalışmaya bağlayamayız.

Bu sayıyı arttırmak için çok uğraştık.Tahmin ediyorum ki erkek voleyboluyla alakalı ciddi katılımlar başladı. Bu süreç bir anda değil yavaş yavaş netice verecektir.

Röportaj:Hüseyin Bayraktar,Ege Şarman
Fotoğraf:Gökhan Deniz

*Bu röportaja Atlas Tarih dergisinin “Spor Tarihimizde İlkler” Özel Sayısı’nda (Ocak 2016, Sayı 38) yer verilmiştir.

İlgili Haberler

Şampiyonluğun öyküsünü FB TV’ye anlattılar

admin

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TVF Başkanı Üstündağ’ı telefonla arayarak tebrik etti

admin

Eczacıbaşı Dynavit, Samanta Fabris’e teşekkür etti

admin

Bu web sitesi deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bununla iyi olduğunuzu varsayacağız, ancak isterseniz vazgeçebilirsiniz. Kabul Ediyorum Devamını Oku...

Gizlilik & Çerez Politikası